Ana içeriğe atla

Eli Kırbaçlı Eğitim Birimleri

Yılını, dönemini pek hatırlamadığım ama bir sahnesiyle aklımdan çıkmayan bir Türk Filmi var. Öksüzler filminde Sezercik dünyanın gelmiş geçmiş en antipatik insanı Şişko Nuri'nin Sezerciğin sıpası Fıstık ile ilgili dizginlenemeyen fantezilerini anlattığı sahneyi hiç unutamam. Ben de Dünya üzerinde bu filmi izlemiş diğer tüm insanlar gibi kırbaçlı şişko Nuri’den nefret etmiştim. http://www.youtube.com/watch?v=ph6iaMKDzKw

Geçenlerde Youtube’da Arif’in Manchester’a attığı golü ararken :) bir anda filmin o sahnesi karşıma geliverdi. Aniden karşıma çıkan sahne beni bambaşka bir düşünceye savuruverdi. İğreti bir yüz ifadesiyle izlediğim sahnenin çokça da farklı olmayan şekillerinin şirketlerde çalışanlara yaşatıldığını hatırladım.

Evet! Gerçekten de şirketler- en azından önemli bir kısmı- çalışanlarını eğitim konusunda bu anlayışla yetiştirmeye, geliştirmeye ve eğitmeye çalışıyorlar. Çalışanları zorla eğitime girmeye teşvik(!) etme noktasında İK’cılara da önemli görevler düşüyor tabii. Disiplin süreçleri ne güne duruyor? Hemen süreçler işletilmeli…
Tüm bunları yapmanın altındaki asıl amaç kurumda korku kültürü yaratmak ve kişileri istenilen şekilde evirmek. İşleri ,korkutarak daha iyi yöneteceğini düşünen yöneticileri anlamak da zorluk çekiyorum. Özellikle eğitim noktasında çalışanları korkutmak bana açıkçası çok mantıklı gelmiyor. Çalışan gelişimi için cezalandırmayla değil, motive ederek eğitimlerimizi projelendirmeliyiz. Zaten çalışanların iş yoğunlukları oldukça fazla. İşleri dışında ilgilenmeleri gereken bir aileleri, farklı farklı sorumlulukları var. Hayatın yüklediği diğer zorluklar ise önemli stres kaynakları. Bunca şeyin üzerine bir de eğitimleri sevdirmeden, zorla yaparsak oluşabilecek patlamayı varın siz düşünün.

“Yok, ben bildiğimi okurum” diyorsanız o halde aşağıdaki etkili korkutma tekniklerini deneyebilirsiniz. Garantilidir.

İşte size en acılısından kırbaç darbesi önerileri

  • Çalışanlar için belirlenen eğitimleri şu güne şu saate kadar bitirmezlerse müdürlerine raporlayabiliriz.
  • Eğitimlere girmeyenleri maaşlarını geç almakla tehdit edebiliriz.
  • Eğitimlere girmeyenleri teşhir edebiliriz.
Gördüğünüz üzere korkuyu oluşturacak elimizde birçok malzeme var.
Eğer kırbacı bırakıp çalışanlarınıza çiçek uzatırsanız, alacağınız geri dönüş de muhteşem olur.

İşte çalışanlara çiçek uzatmanın formülü

İletişim+Empati

İşte bu kadar basit! Basit bir toplama işlemi yapabilen herkes bu formülü uygulayabilir.
Formülü ben verdim altını doldurması sizden.  Ha bize biraz ipucu ver diyorsanız aşağıdaki maddeler belki işinize yarayabilir.
  • Çalışanlarınızla iletişim kurun. Artık hemen herkes internete bağlı. Bir portal kurun ve çalışanların bir şeyler paylaşabilmesini sağlayın. Bunun için hiç paranız yoksa Google grup kurun. Onu da yapamıyorsanız dışarıya kapalı bir Facebook grubu kurun.
  • Verdiğiniz, vereceğiniz eğitimlerin pazarlamasını yapın. Bir ürün gibi eğitimlerinizi tanıtın. Eğitimlerin fragmanı iyi olsun ki seyirciyi fazlasıyla çeksin.
  • Ödüllendirin. Başarılı olanlara küçük ödüller verin. Bütçeniz yok diye sızlanmayın. Hiçbir şeyiniz yoksa başarılı olanları duyurun, şahsen tebrik edin.
  • Geri bildirimlerde bulunun.
  • Çalışanların eğitimlerle ilgili önerilerde bulunabilecekleri bir sistem kurun. Her önerinin sizin için önemli olduğunu hissettirin. Dikkate aldığınızı ve önemsediğinizi hayata geçen önerileri kutlayarak gösterin. Kanıtlayın!
  • Empati, empati, empati… Birazcık olsun karşınızdakileri anlamaya çalışın. Yapın! Verdiğiniz eğitimin muhatabı olsaydınız siz neler hisseder ve nasıl düşünürdünüz? Bunları mutlaka hesap edin.

“Ben bunlarla ilgilenmem. Yapan yapar, yapmayan da çıkar gider.” Demek ya da biraz olsun iletişime ve empatiye güvenerek  işleri yoluna koymak sizlerin elinde. Seçim sizin!

Yorumlar

  1. Şirket çalışanı olarak bizlere neden eğitim verilmeli ki? Zaten çalışıyoruz ve işimizi iyi yapıyoruz, eğitim aldıktan sonra da aynı işleri yapmaya devam ediyoruz. Zorlama olunca kırbaçlama misali güzel, ama çiçek uzatma işi de kapan kurmaya benziyor :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliye...

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Müthiş Psikoloji, Hayır Diyebilme Sanatı - Sınırların Kadar Özgürsün

Sanırım en çok zorlandığımız konulardan bir tanesi sınırlarımızı korumak. Bunun bir çok nedeni var tabii. Örneğin yetiştirilme tarzımız. Bu kitapta çok güzel örneklerle neden sınırlarımızı koruyamadığımızı ve HAYIR diyemediğimizi anlatıyor. Kitap bence herkesin okuması gereken bir eser. Arka kapaktan... Gerçekten “özgür” müsünüz? Dilediğiniz zaman dilediğiniz yemeği yiyebiliyor olmak mıdır sizce özgürlük? Toplumsal hiçbir baskı hissetmeden içinizden geldiği gibi giyinebiliyor olmak mı yoksa? Canınızın istediği saatte uyuyup, canınızın istediği saatte uyanarak, yine canınızın istediği saatlerde istediğiniz kadar çalışarak, ihtiyacınız olan parayı kazanabilmeniz mi? Bir hafta sonu tatilinde cep telefonunuzu kapattığınızda mı özgür hissediyorsunuz sadece kendinizi? Hayatınızla ilgili her kararınızı sadece kendinizi düşünerek mi alıyorsunuz? Kaderinizin ipleri tamamen sizin elinizde mi? Başkalarının sizden yararlandığını düşündüğünüz oluyor mu? Kaybetmekten korktuğunuz insanlar yok mu? D...