Ana içeriğe atla

Bunları Yapan Ailelerin Çocukları Mutlu Yetişiyor



Kariyerinde harika bir noktaya gelmiş bir dostumla kahve içmek için buluşmuştuk. Huyumdur. Buluşmalara biraz erken giderim. O gün de öyle yaptım. Havada tatlı bir güneş vardı. Ne serin ne de çok sıcak… Tam kıvamındaki bu havayı her ikimizde değerlendirelim diye kafenin bahçesinde bir yere geçtim ve dostumu beklemeye başladım.

Pahalı arabasının anahtarını kafenin valesine bıraktı ve yanıma geldi.

Önce havadan sudan sohbet ettik. Sonra sohbet yine her zamanki gibi yine onun kariyeri ve projelerine geldi.

Ancak bir farkla. Bu sefer başka bir tonda konuşuyordu.

O: Biliyor musun çok çalışıyorum Salim.

Ben: Evet ama iyi de kazanıyorsun. Hakkettiğini alıyorsun sanıyorum değil mi?

O: Alıyorum almasına da…

Ben: Eee. Sorun ne?

O: Geçenlerde bir kitap okudum. Ölüm döşeğindeki insanların son pişmanlıklarını sormuşlar.

Ben: Evet?

O: Oradaki maddelerden birisi tamamen beni anlatıyor. Fark ettim ki hayatımın tamamını iş merkezli hale getirdim. Çocuğumun büyüdüğünü göremiyorum bile…



Bu diyalog bir süre devam etti. Her ne kadar üzülse de şanslı olduğunu söyledim. Çünkü bu durumu erken fark edebilmişti.

Arkadaşımın bahsettiği kitap, Avustralya’da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitaptı. Bronnie Ware kitabında insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listelemişti.

Arkadaşımın etkilendiği pişmanlık maddesi şuydu,

· "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım." Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi.

Kariyeri, işi gücü elbette bir kenara bırakalım demiyorum. Ancak bir daha asla geri gelmeyecek zamanı daha değerli kılalım.

Sevdiklerimize, çocuklarımıza sarılalım. Onlarla güzel zamanlar geçirelim. Geçirelim ki onların hatıralarında unutulmaz olalım. Hatırlanılmak istenmeyen değil…


İşte mutlu bir çocuk için bazı fikirler.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliye...

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Müthiş Psikoloji, Hayır Diyebilme Sanatı - Sınırların Kadar Özgürsün

Sanırım en çok zorlandığımız konulardan bir tanesi sınırlarımızı korumak. Bunun bir çok nedeni var tabii. Örneğin yetiştirilme tarzımız. Bu kitapta çok güzel örneklerle neden sınırlarımızı koruyamadığımızı ve HAYIR diyemediğimizi anlatıyor. Kitap bence herkesin okuması gereken bir eser. Arka kapaktan... Gerçekten “özgür” müsünüz? Dilediğiniz zaman dilediğiniz yemeği yiyebiliyor olmak mıdır sizce özgürlük? Toplumsal hiçbir baskı hissetmeden içinizden geldiği gibi giyinebiliyor olmak mı yoksa? Canınızın istediği saatte uyuyup, canınızın istediği saatte uyanarak, yine canınızın istediği saatlerde istediğiniz kadar çalışarak, ihtiyacınız olan parayı kazanabilmeniz mi? Bir hafta sonu tatilinde cep telefonunuzu kapattığınızda mı özgür hissediyorsunuz sadece kendinizi? Hayatınızla ilgili her kararınızı sadece kendinizi düşünerek mi alıyorsunuz? Kaderinizin ipleri tamamen sizin elinizde mi? Başkalarının sizden yararlandığını düşündüğünüz oluyor mu? Kaybetmekten korktuğunuz insanlar yok mu? D...