İşe Yarıyorsa Gerçektir
Ah
Şu Eğitim Birimleri…
Yukarıdaki başlık benim ortaya attığım bir doğru
değil. Tam olarak hangisi olduğunu hatırlayamadığım İK zirvelerinden birinin
sloganıydı. Felsefe tarihinin, bu en eski ve köklü tartışması olan gerçekliğin,
işe yaramakla ilgili olduğunu söyleyen bir önermeydi. Dünyanın fizik
kurallarıyla var olduğunu düşündüğümüzde bu önermenin altının ne kadar dolu
olduğunu da görebiliyoruz. Bugün, önemli noktalardaki bir çok şirketin
gözlemlenebilir ölçütlerle iş süreçlerini yürütmesi de bundandır.
Gelelim insan kaynağının eğitimi ve gelişimine…
Eğitim dünyasının Oscar’ı olarak kabul edilen, eğitim
ve gelişim alanında dünyanın en büyük meslek kuruluşu olan ASTD (American
Society for Training & Development) tarafından her yıl düzenlenen Uygulama
Mükemmelliği eğitim ödülüne bu sene İş Bankası layık görüldü. İş Bankası
Yetenek Yönetimi ve Eğitim Birimleri Müdürleri Ülker Yıldırımcan ve Ayşe Özel bu ödülün almalarındaki en büyük payın yapılan
eğitimlerin iş sonuçlarına katkısının olduğunu söylüyorlar. Özcesi, işe yarayan
eğitimler veriyoruz diyorlar. İşte bu yazı da asıl vermek istediğim ana tema
bu.
Günümüz şirketlerinin üvey evlatları eğitim
birimlerinin, tıpkı İş Bankası’ndaki gibi bir başarı yakalayabilmeleri için
düzenledikleri ve düzenleyecekleri eğitimlerin iş sonuçlarına katkısının olup
olmayacağını hesaplayarak bu işe girmeliler.
Eğitim birimlerinde genelde yapılan şey şu:
·
Çalışanları memnun edelim de sıkılmadan
eğlensinler, motive olsunlar.
·
Açıkhava eğitim yapalım biraz hava
alsınlar üstüne de arkadaşlıkları pekişsin.
·
Eğitim birimi bu ay hedeflerinin
gerisinde kişi/zaman’ı tutturalım. Bulun katalogdan bir eğitim.
·
Vs.
Şimdi burada sorulacak asıl soru şu: Tüm bu
yapılanlar size bir şey kazandırıyor mu?
Başka sorular da var:
·
Çalışanlarınız bu eğitimlerden
çıktıklarında işlerinde ne gibi faydalar sağlayacaklar?
·
Çalışanlara aylık, altı aylık, yıllık
satış hedeflerine ulaşmalarında gerekli donanımı verecek mi?
·
İletişim kazalarından, azalan müşteri
memnuniyetini arttıracak mı?
·
Satın almacılarınız daha mı iyi satın
alacaklar?
Sorular çoğaltılabilir.
Tüm bu soruları bir araya getirdiğimizde ilk soru
yeniden karşımıza çıkıyor. Tüm bu yaptığınız çalışmalar size bir şey
kazandırıyor mu?
Amaçsız eğitim birimleri tabii ki yukarıdaki
sorulara doyurucu cevaplar veremeyeceklerdir. Bu hem kurumda gelişimin önünü
tıkayacak hem de eğitim biriminin imajına zarar verecektir. İmajı sarsılmış
eğitim birimine de, ne yönetim güvenir ne de eğitime alınan çalışanlar.
Benim şahsi kanaatim Türkiye’deki firmaların önemli
kısmı yaptıkları eğitimi değerlendirmiyorlar. Genelde yapılan, düzenlenen
eğitimin katılımcılar tarafından değerlendirilmesi. Bir de saat-personel ölçümü
var. Bir kurum bu oranı ne kadar yukarı çekiyorsa o kadar başarılı bir eğitim
sürecine sahiptir gibi bir yanılgı bu. Her iki değerlendirme de oldukça yanlış.
Bizlere elle tutulur hiçbir veri sağlamıyor.
·
Başarılı mıyız?
·
Eğitimler hedefine ulaşmış mı?
·
Kişiler eğitimde aldıklarını iş
hayatlarına yansıtabiliyorlar mı?
·
Verilen eğitimlerin şirkete finansal
getirileri(ROİ) oldu mu?
Yukarıdaki soruların hepsini bir kenara bırakalım.
Yalnızca şunun cevabını verebiliyor muyuz? Kişiler eğitimde aldıklarını iş
hayatlarına yansıtabiliyorlar mı? Eğer cevabı hayır ise ya da yansıtıp yansıtamadıklarını
bilmiyorsak bu, karanlığa kurşun sıkmak gibi bir şey oluyor. Görmeden ateş
ettiğinizde kimi ve neyi vuracağınız da belli olmaz.
Öneriyorum…
1. Neden
bir eğitim ihtiyacı duyduğunuzu
belirleyin.
2. Eğitimden
sonra çalışanınızda gözlemlemek istediğiniz
davranışı netleştirin.
3. Ölçme araçlarınızı
oluşturun.
4. Ve
sonuçları takip edin
İşte tüm mesele bu dört maddeden ibaret.
Şahsen davranışa geçmeyen hiçbir eğitim faaliyetini
faydalı bulmuyorum. Motivasyon eğitimleri de bunun içindedir. Eğer eğitim
birimleri bu bakış açısıyla hareket edebilirlerse hem eğitimden alacakları
verim yükselecek, verilen eğitimlerin iş sonuçlarına katkısını
gözlemleyebilecek hem de birimin ikna edebilirliğini yükselteceklerdir.
Salim
Tanrıverdi
Yorumlar
Yorum Gönder