Ana içeriğe atla

Eğitimlerinizin Karbon Ayak İzini Azaltmanın Vakti Gelmedi mi?

Dünya’da son yılların en çok konuşulan konularının başında çevresel faktörler geliyor. Çevrenin bu kadar konuşulmasının sebebi de malumunuz küresel ısınma ve ısınmanın da doğrudan etkisiyle oluşan felaketler. Bugün başımıza gelen birçok iklim ve çevre felaketinin sorumlusunu fazla uzakta aramaya da gerek yok. Suçlu bizleriz. Doğanın dengesini bozan biz insanlarsak, onu yeniden onarmanın sorumluluğu da bize ait demektir.


Konuya girmeden önce karbon ayak izinin ne olduğunu bilmemizde fayda var.
Karbon Ayak İzi, İnsan faaliyetlerinin sonucu olarak salınan, küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen ve karbondioksit (CO2) cinsinden ölçülen sera gazlarının çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Diğer bir tanımla, Karbon Ayak İzi; küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olarak gösterilen, sera etkisine yol açan gazların oluşumuna neden olan ve fosil yakıtların kullanımıyla atmosfere yayılan karbondiyoksit (CO2) salımının bireyin ve şirketlerin doğrudan veya kullandığı ürünlerin üretimi açısından enerji kullanımıyla dünyaya bıraktıkları zarar anlamına gelmektedir.

Herkes kendi kapısının önünü temizlesin!

Makro düzeyde birçok proje yapılabilir, elektrikli eşyalar daha az enerji harcayanlarla değiştirilebilir, Kyoto Protokolü’ne imza da atılmış olunabilir, yeşil teknolojiye geçişi de hızlandırılabilir ama asla hiçbir çalışma kişilerin kendi başlarına bu sorumluluğu üstlenmesi ve buna uygun tutum geliştirmesi kadar güçlü olamaz. Bu benim şahsi kanaatim. Buna göre bizler şahsi hayatlarımızda olduğu gibi iş yaşamımızda da üzerime düşeni yapmalıyız.

Eğitimlerde karbon ayak izi mi azaltılırmış?
Evet!
Bal gibi de azaltılır.

Kısacık bir seminer bile yapsak, harcanan enerji ve sarf malzemesinin haddi hesabı olmuyor. Ulaşım, basılı dokümanlar, sınıf iklimi için harcanan enerji, vb.

Buradaki en kritik konu karbon ayak izini azaltırken diğer yandan da öğrenenlerin eğitim konforunu bozmamak hususudur. Öğrenenlerin eğitime motive, öğrenmeye hazır bir şekilde eğitime gelmeleri, eğitim ortamlarının kusursuzluğu ve öğrenmeye uygunlukları, eğitimin sağlıklı bir şekilde geçmesi adına iletişimin gürültü kaynaklarıyla kirlenmemesi hususunu da çok iyi planlamalıyız.

İşte size eğitimlerin karbon ayak izini azaltmak için birkaç naçizane tavsiyem.

  • Eğitimlere gelen katılımcıların ulaşımları elden geldiğince uçak dışı seçeneklerle yapılabilir. Çok uzak bölgeler için bu mantıklı olmasa da yakın destinasyonlar için bunu kolaylıkla uygulayabiliriz.
  • Eğitim ortamının ısınması için güneş enerjisinden faydalanabilinir. Bugün birçok şirket artık eğitim faaliyetleri için şirketleri dışında tesisler kuruyor. Bu tesislere güneş enerjisi için gerekli olan panelleri kurmak çok zor olmasa gerek. Üstelik bu paneller artık sadece sıcak su için değil, elektrik enerjisi üretmek için de kurulabiliyor. Artı olarak eskisi gibi yalnızca yazları da kullanılmıyor. Yeni teknoloji sayesinde kışın, güneşin en eğik açıyla geldiği durumlarda da bu sistemlerden faydalanabiliyoruz.
  • Eğitimlerimiz için aldığımız tüm malzemelerin nerelerde üretildiğini ve üretiminde ne gibi maddelerden faydalanıldığını öğrenilmelidir. Daha çok yakın yerlerde üretilen ürünler tercih edilmelidir. Bu sayede uzak mesafeden gelen ürünlerin nakliyesi sebebiyle oluşan karbon ayak izinden kurtulabiliriz.
  • Eğitim salonlarının ışıklandırma sistemlerini tasarruflu sistemlerde değiştirilebilir.
  • Basılı malzemeleri, eğitim materyallerini daha tasarruflu kullanılabilir.
  • Eğitim salonlarında geri dönüşüm kutuları kullanılabilir.
  • Uzaktan ve mobil öğrenime daha fazla yatırım yapılabilir.
“Aman kim uğraşacak bunlarla” demeyin. Dünyayı daha yaşanabilir bir yapabilmenin anahtarı bizlerde. Yapacağımız küçücük değişimlerle bütüne önemli katkılar sağlayabiliriz.

Yeşil şirket akademilerini görmek dileğiyle




Yorumlar

  1. TRT OKUL programında alanında uzman bir profesörün programını izlemiştim;

    Konusu ise ekolojik ayak izimiz ve doğa;

    Makelenin konusuyla hemen hemen eşdeğer .



    Doğadan aldıklarımızı doğada bizden alıyor biz ne kadar zarar verirsek bu dünya o kadar yaşanılmaz hale geliyor.



    Makalende yazdığın gibi daha az malzeme kullanarak yad yakın mesafelerden ikame edilerek herkes günlük hayatındaki Karbon ayak izini yarıya düşürdüğünde



    Otomatikman dünyanın yaşanılmaz halini de yarıya düşürerek yaşanılır kılıyoruz.





    ‘’Şu cümle can alacı nokta aman kim uğraşacak bunlarla’’ dediğimiz anda; kendi sonumuzu hazırladığımız gündür.



    Ama bu bilinci insanımıza aşılamak çokta kolay görünmüyor



    Asma kat kahvede oturan vatandaş; aşağı kaldırımdan geçen insanları umursamadan balgamını atmaya devam ettiği sürece,

    Sofra bezlerini ve halılarımızı kaldırımdan geçen insanları dikkate almayıp başlarına çırptığımız sürece,

    Karşı komşumuz evinin arkasındaki alana çöplerini ve pisliğini attığı sürece bunun önüne geçilemez.



    Konu her yerden eğitime çıkıyor.

    Oy zamanı oy toplayan geçlik kolları gibi sokaklara ve evlere yayılıp bu eğitimlerin anlam ve önemlerini vermemiz lazım



    Bunun içinde şu başlık yetecektir. Çocuklarınıza yaşanabilir bir dünya bırakın, En büyük miras Daha sağlıklı yaşamalarıdır.



    Her ebeveyn çocuğunun sağlıklı ve uzun ömürlü yaşamasını ister


    Deniz Kaya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deniz Bey,

      Harika yorumunuz için teşekkürler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliyetler

Değişim

Bu blogta, eğitimle ilgili ve son dönemlerde de koçlukla ilgili yazdığım birkaç yazı dışında farklı konular kaleme almıyorum. Genelde insana dokunan yazılar paylaşmaya çalıştım. Kariyer hayatımda İnsanı, sistem gibi makinenin bir parçası olarak gören işlerden elimden geldiğince kaçındım. Belki de bu sebeple eğitimi diğer İK süreçlerine göre daha çok sevdim. Bir eğitim tasarımı yapmak, içerik hazırlamak, hazırlanan içeriği ister uzaktan ister yakından olsun sunmak, kişide değişime vesile olmak… İşte bu ve daha sayamadığım birçok şey beni eğitimle ilgili birisi yaptı. Hayatımın başka hiçbir kısmında eğitimden aldığım keyfi alamadım. Keza koçluk da böyle bir şey… İnsana dokunuyor. Kişilerin hayatında olumlu dönüşümler ve gelişimler oluşturmanıza vesile oluyor. İşte bu tam da bana göre. Bazen neden diye soruyorum. Neden kişilerin hayatlarında değişime ve gelişime vesile olacak işleri çok seviyorum. Belki de bunun cevabı, tüm hayatım boyunca gelişim ve değişimin en büyük arzuları