Ana içeriğe atla

Zaman Makinesi Nasıl Yapılır?

İnsanoğlunun en büyük fantezilerinden birisi de zamanı dondurmak ve zamanda geri veya ileri gitmek. Bu arzunun altında insanın hayatı kontrol edebilme içgüdüsü yatıyor.  Birçok filme bile konu olmuş bir gerçek zamanı kontrol edebilme isteği. Zamanı kontrol edebilme isteğinin kök nedenine baktığımızda ise kişinin daha çok geçmişini yeniden eline alabilme isteği var.




Ölüm döşeğindeki hastalara hayatlarındaki en büyük pişmanlıkları sorulduğunda verilen cevapların çoğu hastaların sağlıklı oldukları zamanı iyi değerlendiremedikleriyle ilgili olması. Keşkelerle başlayan yanıtların çoğunda vaktin bu kadar kısa olduğunu bilseydim daha verimli ve dolu dolu yaşardım cevabı tüm “keşkeli” yanıtların ortasında kendisini gösteriyor.

Kısacası “ZAMAN” çok önemli ve asla geri alamayacağımız bir olgu.

Belki en büyük fantezilerimizden olan zamanda yolculuğu en azından şimdilik başaramamış olsak bile, bize verilen 24 saati en iyi şekilde yaşayarak tatmin bir hayat için güçlü bir adım atmış olabilme şansına erişmiş oluruz.

Şuan elimizde bir makine yok. Zamanı kontrol edebilme ihtimalimiz de… O halde O’nu doğru, etkin ve verimli kullanmayı öğrenmeliyiz.

Google’a zaman yönetimi yazıldığında yüzlerce yazı bulabilirsiniz. Hepsi de hemen hemen birbirinin aynısıdır. Çoğu zaman yönetimiyle ilgili ipucu oldukça yüzeyseldir. İnsanın kalbine dokunmayan hiçbir şeyin, onun hareket etmesine yaramayacağı aşikardır. O halde, şimdi gelin biz en sade ve kolay olarak hayatımızda bir değişim yaratmamızı sağlayacak olan 3 maddeye bakalım.

Zamanı nasıl yönetebiliriz?

1.       Ölümü hatırlayın

Evet insanoğlunun bana göre en büyük ve değişmez tek gerçeği ölümdür. Her ne kadar ağza alması soğuk gibi dursa da bizi, bize hatırlatır.

Bir kere bu gerçeğin değişmeyeceğini bilmek gerekir. Bizler fıtrat olarak hiçbir zaman ölmeyeceğiz gibi yaşıyoruz. Bir gün başımıza gelebileceği ihtimalini bile düşünmüyoruz.  Steve Jobs’un 2005 yılında Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yapmış olduğu konuşmada şunları söylüyor:” Şimdiye dek hiç kimse ölümden kaçamamıştır. Bunun böyle de olması gerekir, çünkü ölüm hayatın en güzel icatlarından birisi. Hayat’ın değişim ajanı. Yenilere yer açmak için, eskilerden kurtulmanın tek çaresi. Şu an için yeni sizsiniz, ama günün birinde, üstelik pek yakında siz de eskiyecek ve aradan çıkarılacaksınız. Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm, ama gerçek bu.

Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki herşey ikinci planda.”

Evet, zaman kısıtlı. Ve vakit elimizden kayıp gitmeden, ölüm döşeğinde arkamıza pişmanlıklarla bakmamak için vakti iyi değerlendirmeliyiz.

2.       Her gün yeni bir şey yapın.

Bir günün diğer bir güne benzememesi gerekmektedir. Rutine düşen hayatlar insanları fizyolojik ve zihinsel anlamda sıkıntıya sokmaktadır. Pişman olmamak adına hayatınıza yenilikler katmak durumundasınız.

Başrolünde Jim Carrey'nin oynadığı 2008 yapımı komedi filmi “Yes Man” filmini izlemenizi tavsiye ederim. Karşısına çıkan her soruya “evet” diyerek rutin ve depresif hayatından kurtuluyor karakterimiz. Tabii film komedi unsurunu öne çıkarmak adına içinde önemli miktarda abartı barındırıyor ancak kendi hayatlarımızda makul ölçülerde önümüze gelen fırsatlara evet diyebiliriz.

Son olarak Hazreti Muhammed’in(sav) şu hadisini hatırlamakta fayda görüyorum.

“İki günü eşit olan ziyandadır”

3.       Erken kalkın ve planlı olun

Çok sevdiğim bir söz var.

“Nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez”

Sabah kalktığınızda o gün en azından neleri yapmanızın öncelikli ve gerekli olduğunu biliyor olmalısınız. Çoğu insan önemli ve gerekli olan işlerini sadece zor oldukları için ötelemektedirler. Bu, sonrasında kişiye oldukça ağır maliyetlere sebep olmaktadır.

Şimdi size bunu aşmanın sihirli ve kolay bir yolunu gösteremeyeceğim. Hayatta hiçbir güzel şeyin kısa, kestirme bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Evet, zor olacak. Ne olursa olsun,  sevmeseniz de ilk önce önemli ve öncelikli işlerinizi yapın. İlk başlarda bu sizi zorlayacaktır ancak ilerleyen günlerde bir alışkanlık haline gelecek ve önceliklendirmenin sizin için artık bir motor davranış haline geldiğini göreceksiniz.

Tüm bu işlerinizi rahat ve açık bir beyinle yapmak içinse erken kalkmanız şart. Erken kalkmanın insanın verimli çalışmasına faydası birçok araştırmayla kanıtlanmıştır. Herkesin uyuduğu bir vakit diliminde kalkıp işlerinize başlamanın ne kadar harika bir duygu olduğunu, zihninizin nasıl da açık olduğunu gördüğünüzde bana hak vereceksiniz.

Şimdi gelelim başlığa.

Maalesef zaman makinesi yapmak mümkün değil. En azından şimdilik…

Bu sebeple dünyanın en değerli olgularından birisi olan zamanı doğru kullanmayı öğrenelim.

Başka bir yazıda görüşebilmek dileğiyle…


Sevgiyle kalın.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliyetler

Değişim

Bu blogta, eğitimle ilgili ve son dönemlerde de koçlukla ilgili yazdığım birkaç yazı dışında farklı konular kaleme almıyorum. Genelde insana dokunan yazılar paylaşmaya çalıştım. Kariyer hayatımda İnsanı, sistem gibi makinenin bir parçası olarak gören işlerden elimden geldiğince kaçındım. Belki de bu sebeple eğitimi diğer İK süreçlerine göre daha çok sevdim. Bir eğitim tasarımı yapmak, içerik hazırlamak, hazırlanan içeriği ister uzaktan ister yakından olsun sunmak, kişide değişime vesile olmak… İşte bu ve daha sayamadığım birçok şey beni eğitimle ilgili birisi yaptı. Hayatımın başka hiçbir kısmında eğitimden aldığım keyfi alamadım. Keza koçluk da böyle bir şey… İnsana dokunuyor. Kişilerin hayatında olumlu dönüşümler ve gelişimler oluşturmanıza vesile oluyor. İşte bu tam da bana göre. Bazen neden diye soruyorum. Neden kişilerin hayatlarında değişime ve gelişime vesile olacak işleri çok seviyorum. Belki de bunun cevabı, tüm hayatım boyunca gelişim ve değişimin en büyük arzuları