Pahalı arabasının anahtarını kafenin valesine bıraktı ve yanıma geldi.
Önce havadan sudan sohbet ettik. Sonra sohbet yine her zamanki gibi yine onun kariyeri ve projelerine geldi.
Ancak bir farkla. Bu sefer başka bir tonda konuşuyordu.
O: Biliyor musun çok çalışıyorum Salim.
Ben: Evet ama iyi de kazanıyorsun. Hakkettiğini alıyorsun sanıyorum değil mi?
O: Alıyorum almasına da…
Ben: Eee. Sorun ne?
O: Geçenlerde bir kitap okudum. Ölüm döşeğindeki insanların son pişmanlıklarını sormuşlar.
Ben: Evet?
O: Oradaki maddelerden birisi tamamen beni anlatıyor. Fark ettim ki hayatımın tamamını iş merkezli hale getirdim. Çocuğumun büyüdüğünü göremiyorum bile…
Bu diyalog bir süre devam etti. Her ne kadar üzülse de şanslı olduğunu söyledim. Çünkü bu durumu erken fark edebilmişti.
Arkadaşımın bahsettiği kitap, Avustralya’da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitaptı. Bronnie Ware kitabında insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listelemişti.
Arkadaşımın etkilendiği pişmanlık maddesi şuydu,
· "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım." Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi.
Kariyeri, işi gücü elbette bir kenara bırakalım demiyorum. Ancak bir daha asla geri gelmeyecek zamanı daha değerli kılalım.
Sevdiklerimize, çocuklarımıza sarılalım. Onlarla güzel zamanlar geçirelim. Geçirelim ki onların hatıralarında unutulmaz olalım. Hatırlanılmak istenmeyen değil…
İşte mutlu bir çocuk için bazı fikirler.
Yorumlar
Yorum Gönder