Ana içeriğe atla

Evlilikte Kritik Eşik: İlk 5 Yıl



Yakın bir arkadaşım telefonla arayarak benimle konuşmak istediğini söyledi. Ses tonundaki tedirginliği hissetmiştim. Zaten son zamanlarda da epey dalgınlaşmıştı. İşleriyle ilgili problemler yaşamaya başlamış ve gün geçtikçe içine kapanmıştı.

Onu bazen dalgın şekilde buluyordum. Aslında neden olduğuna dair güçlü bir fikrim vardı. Hani bazen aklınıza düşen şeyin gerçeğe dönüşmesinden korkarsınız ya... İşte bu da o durumlardan biriydi.

Ben: Tabii konuşalım kardeşim. Hayır olsun?
O: Abi telefonda konuşmak istemiyorum.
Ben: İnsanı endişelendiriyorsun. Nedir durum söyle işte
O: Abi bizim mekana gel. Anlatacağım her şeyi.

Telefon görüşmesinden 1 saat sonra arkadaşımla mekanda buluştuk. Birer çay söyledik. Onu dinlediğimi belirtir halde başımı salladım.

O: Abi boşanıyoruz.
Ben: .....

Uzun süreli flört dönemi sonrasında yuvalarını kurmuş olan arkadaşımın bu sözü beni çok üzdü. Aslında başta her şey harikaydı. Sanki birbirleri için yaratılmışlardı. Ne oldu da bu duruma geldiler diye düşündüm.

Açıkçası ne kadar çabalasalar da olmadı. Devam ettiremediler. Daha evliliklerinin birinci yılını henüz tamamlamışlardı. Boşandılar.

-------------------------------------------------

Türkiye'de boşanma üzerine yapılan araştırmalarda boşanmaların yaklaşık %40'ının ilk 5 yıl içerisinde gerçekleştiğini görüyoruz.

Bunun bir çok nedeni olabilir tabii ki ancak ilk 5 yılın birbirinden farklı iki karakterin uyum sağlama süreci olduğunu ifade edebiliriz. Çevremdeki bir çok çift genellikle bu 5 yıl içerisinde alışma problemleri yaşadılar. Her ne kadar çok uyumluyuz desek de bambaşka özelliklere sahip uniq insanlarız. Tabii aynı tencerede kaynamak da kolay olmuyor.

Bence evlilik ve hayatla ilgili yanlış beklentiler içerisindeyiz. Hayatı ve evliliği bir romantik komedi tadında yaşayacağımızı varsayıyoruz. Ancak işler hiç de filmlerdeki gibi olmuyor.

En temeldeki hatalı düşünce ise evliliğin tek bir çizgide gideceğini sanmamızdan kaynaklı. Sanıyoruz ki hep mutlu olacağız. Ancak hayat tıpkı dalgalı bir deniz gibi. Bazen yukarıda bazen de aşağıda olabiliriz. Bunu bilmeli ve buna hazır olmalıyız.

5 yıl belli ki evlilikte kritik bir eşik ve bu eşiği aşan evliler artık uyum sağlıyorlar.

İşte bu 5 yıl için tavsiyeler:

* Değiştirme beklentisiyle evlenmeyin. Bir evlenelim onu düzeltirim düşüncesi pek sağlıklı değil.
* Yaşadığınız sorunları bilgisiz ve tecrübesiz insanlarla paylaşmayın. Size destek değil, köstek olurlar. Bir uzmana danışın
* Evliliğin devamını çocuğa bağlamayın. Çocuk sizin kurtarıcınız değil. Hatta çocuk sonrası eşler arasında dengenin sağlanması ayrıca bir zorluk.
* Eşinizin ne yapması gerektiğini değil, kendi yapmanız gerekenlerin üzerine kafa yorun. Sorumluluğu alın, ilk adımı siz atın. Elinizi taşın altına ilk siz koyun.
*Sevdiğinizi söyleyin. Ayıp değil, günah değil.
* Sarılın. Bir araştırmada sarılmakla ilgili şunlar ortaya konmuş. Vücudunuz oksitosin salgılıyor. Oksitosin, bağlarınızı kuvvetlendiren ve sizi muhteşem hissettiren bir hormon türüdür.
Derin ilişkiler kurmayı sağlıyor. Sarıldığımız zaman daha içten ve daha derin ilişkiler kurmaya başlarız.
Acıyı azaltıyor.
Kan basıncı düzeliyor.
Stresi azaltıyor.
* Başkalarının yanında birbirinizi incitmeyin.


Evet. Farkındayım bazen işler hiç de istediğimiz gibi gitmez. Ancak her zaman bir yolu vardır. Yıkmak kolay, yapmak zordur ancak güzeli yapmaktır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliyetler

Değişim

Bu blogta, eğitimle ilgili ve son dönemlerde de koçlukla ilgili yazdığım birkaç yazı dışında farklı konular kaleme almıyorum. Genelde insana dokunan yazılar paylaşmaya çalıştım. Kariyer hayatımda İnsanı, sistem gibi makinenin bir parçası olarak gören işlerden elimden geldiğince kaçındım. Belki de bu sebeple eğitimi diğer İK süreçlerine göre daha çok sevdim. Bir eğitim tasarımı yapmak, içerik hazırlamak, hazırlanan içeriği ister uzaktan ister yakından olsun sunmak, kişide değişime vesile olmak… İşte bu ve daha sayamadığım birçok şey beni eğitimle ilgili birisi yaptı. Hayatımın başka hiçbir kısmında eğitimden aldığım keyfi alamadım. Keza koçluk da böyle bir şey… İnsana dokunuyor. Kişilerin hayatında olumlu dönüşümler ve gelişimler oluşturmanıza vesile oluyor. İşte bu tam da bana göre. Bazen neden diye soruyorum. Neden kişilerin hayatlarında değişime ve gelişime vesile olacak işleri çok seviyorum. Belki de bunun cevabı, tüm hayatım boyunca gelişim ve değişimin en büyük arzuları