Ana içeriğe atla

Çocuk Bakımı ve Babalar



Geçen hafta eşimle birlikte kızımız Elif Sare'nin stüdyo fotoğrafının çekilmesi için fotoğrafçıdan randevu aldık.Bizim haylaz evden çıkma zamanlarında yaramazlığın dozunu arttırır genelde :) Tabii hazırlanıp dışarıya çıkması oldukça güç oluyor bu haliyle.


Eşim evdeki diğer işleri organize etmeye çalışırken bana, "Salim, Elif'in tırnaklarını keser misin?" diye seslendi.


Aman Allah'ım! Benim en büyük kabusum o minik parmaklara bilmeden zarar verme ihtimalimdi. Tabi haliyle eşime " sen kessen daha iyi olur hayatım" dedim ama nafile. Eşim tırnak konusunda ısrarcı olunca ben de büyük bir tedirginlik içinde görevimi yapmaya çalıştım. Biraz uğraş, çokça stres, ter ve evet. Başarmıştım.


Tuhaf olan şuydu:


Kendimi çok iyi hissediyordum. Sanki kızımla aramızda başka bir görünmez bağ kurulmuştu. Farklı bir tecrübeydi benim için.


Evet! sadece bir tırnak kesme olayından bahsediyorum :)


Neden bugüne kadar Elif'le ilgili diğer konularda eşime daha çok yardımcı olmadım diye de sorguladım kendimi. Aslında yardımcı olmanın dışında kızımızın bakımında sorumluluk alanımı genişletmek onunla aramızda güçlü bir bağ oluşmasını da sağlayacaktı.


Daha önce okuduğum ancak çok da dikkat etmediğim bir rapor aklıma takıldı ve İnternetten raporu bulup yeniden okudum.


AÇEV'in 2017 yılında yayınladığı Babalık Araştırması’na göre, Türkiye’de babaların %91’i çocuk bakımında birincil sorumlunun anne olduğuna inanıyor. %51’i çocuklarını hiç tuvalete götürmediğini, %36’sı çocuğunun altını hiç değiştirmediğini, %35’i ise hiçbir zaman tırnaklarını kesmediğini söylemekten çekinmiyordu.


Halbuki Babalık Araştırması'da da belirtildiği üzere babaların çocuklarıyla geçirdikleri zamanın yoğunluğu ve bu süreç içerisinde kurdukları ilişki, çocukların hem zihinsel ve fiziksel hem de sosyal ve duygusal kapasitesinin gelişimini etkiliyordu.


Bu raporu daha dikkatli okumak bende bir uyanışa sebep oldu. Gerçekten de atladığım çok şey vardı Elif'in bakımında.


Sonuç olarak, çocuklarımızın bakımını sadece rutin bir iş olarak görmememiz gerekiyor. Bu, onlarla aramızdaki bağı güçlendiren ve belki de yetişkinliklerinde daha güçlü bireyler olmalarını sağlayacak küçük ama etkili bir yöntemdir diye düşünüyorum.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yazılarımla İKY Dergideyim

Bundan sonra her ay düzenli olarak İKY dergide yazılarımla birlikte yer alacağım. BEKAD tarafından hazırlanan " İnsan Kaynakları Yönetimi " dergisi  insan kaynakları, kişisel gelişim ve personel mevzuatı konularında yoğunlaşmış durumda. Eylül sayısındaki ilk yazım eğitimini de verdiğim "Kolonya Etkisi/ Uyanmak İsteyen" olacak. Bir tur kişisel gelişim yazısı diyebilirim. Son derece dolu bir içerikle okuyucusunun huzuruna çıkan dergiye abone olmanızı öneririm. Sevgiler, Salim Dergiye abonelik için lütfen tıklayın.

Yüzyüze Eğitimin Sonu mu Geliyor?

Yüzyüze eğitimin sonunun geldiğine, en azından şimdilik, inananlardan değilim. İnsan, insan olduğu sürece temasa ihtiyacı olacaktır. Ama yine de mevcut gelişmeleri görmezden gelemeyiz. Arkadan gelen dijital yerliler mevcut ezberi hepten unutturacak gibi görünüyor.  Bunlara ek olarak dünyada ve Türkiye’de hızla artan mobil teknoloji alt yapısı, mobil çalışan sayısını da arttırmaya başladı. Çalışanlar artık iş yerlerine gitmeden; kafelerde, evde, parkta, bahçede ve belki de yolculuk esnasında çalışabilmekteler. Ayrıca iş yerleri de maliyetlerini düşürmek için çalışanlarını dışarıya yönlendirmeye başladı. Bir araştırmaya göre 2015’te 1.3 milyar kişinin mobil çalışan olması bekleniyor. Yani insanlar artık tek bir fiziki mekanda bulunmak zorunda kalmayacaklar. Tüm bu gelişmeler ister istemez yüzyüze eğitimin geleceğini bizlere sorgulatıyor. Her ne kadar etkinliği diğer öğrenme metodlarına göre daha güçlü olsa da dünyadaki teknolojik gelişmeler ve artan maliyetler

Değişim

Bu blogta, eğitimle ilgili ve son dönemlerde de koçlukla ilgili yazdığım birkaç yazı dışında farklı konular kaleme almıyorum. Genelde insana dokunan yazılar paylaşmaya çalıştım. Kariyer hayatımda İnsanı, sistem gibi makinenin bir parçası olarak gören işlerden elimden geldiğince kaçındım. Belki de bu sebeple eğitimi diğer İK süreçlerine göre daha çok sevdim. Bir eğitim tasarımı yapmak, içerik hazırlamak, hazırlanan içeriği ister uzaktan ister yakından olsun sunmak, kişide değişime vesile olmak… İşte bu ve daha sayamadığım birçok şey beni eğitimle ilgili birisi yaptı. Hayatımın başka hiçbir kısmında eğitimden aldığım keyfi alamadım. Keza koçluk da böyle bir şey… İnsana dokunuyor. Kişilerin hayatında olumlu dönüşümler ve gelişimler oluşturmanıza vesile oluyor. İşte bu tam da bana göre. Bazen neden diye soruyorum. Neden kişilerin hayatlarında değişime ve gelişime vesile olacak işleri çok seviyorum. Belki de bunun cevabı, tüm hayatım boyunca gelişim ve değişimin en büyük arzuları